Güzel ülkemiz hiç bu kadar yorulmamış, hiç bu kadar hırpalanmamıştı…
Sağduyu önemli elbette ama bu kadar güvensizlikle dolu bir ortamda, geleceğimizle ilgili endişe, ülkemizin dört bir yanına her geçen gün adeta dalga dalga yayılıyor.
Her şeye rağmen yine de içimizde filizlenen umut ve kararlılığın, bizleri aydınlık yarınlara taşıyacağına yönelik inancımızı hiç kaybetmedik.
Neden kaybetmedik biliyor musunuz?
Çünkü biz bu vatan topraklarını bedel ödeyerek kazandık ve işte o nedenle de “Korkma” diyerek başlayan muhteşem bir İstiklal Marşımıza sahibiz.
Evet, korkmuyoruz!
Çünkü biz, bu milletin evlatları olarak hiçbir şeyden korkmadığımızı adımız gibi biliyoruz.
Çünkü biz, mevzu bahis vatan olduğunda, her şeyi göze olarak tek yürek olmayı bilen cesur bir milletin evlatlarıyız.
Kolay kazanmadık ki, kolayca kaybedelim bu güzel ülkeyi, öyle değil mi?
Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün o unutulmaz sözü her zaman çınlıyor çünkü kulaklarımızda:
“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
Ne yazık ki, bu asil millet son yıllarda yönetenlerin umursamazlığı ve vurdumduymazlığı ile adeta hiçe sayılıyor, zor günler geçirmesine seyirci kalınıyor.
Baskılarla, yanlış politikalarla kendi vatanında söz sahibi olmaya çalışan bu büyük millet, maalesef bir anlamda yok sayılıyor.
O nedenle de bugünlerde, bizi biz yapan Cumhuriyet değerlerimize, en başta da demokrasimize sahip çıkmanın son virajındayız.
Siz buna “köprüden önceki son çıkış” da diyebilirsiniz…
Veya “kabustan çıkıştaki ilk umut” olarak da yorumlayabilirsiniz…
Her gün başka bir şehir ve başka bir meydanda genç, yaşlı demeden insanlarımızın el ele, omuz omuza, kararlılıkla, “Hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük” diye haykırılmasının sebebi de budur.
Bilinmelidir ki, dünyanın hiçbir yerinde baskıcı rejimlerle bir yere varılamamıştır.
Susturarak, korkutarak, yargılayarak, hapsederek bir millet teslim alınamamıştır.
Halkın özgür iradesi, tüm siyasi partilerin üzerindedir.
Ama ne acıdır ki, gençler artık bu ülkede kalmak istemiyor.
Umudu başka ülkelerde arıyorlar. Doktorlar, akademisyenler, sağlıkçılar… Değer görmedikleri için birer birer ayrılıyorlar.
Düşünülmesi gereken en son şey beyin göçü olmalıydı, oysa şimdi en yakıcı gündemimiz bu.
Çünkü toplum mutsuz. İşçisiyle, köylüsüyle, işvereniyle, yaşlısıyla, genciyle herkes yarınından umutsuz.
Ne ara bu kadar mutsuz bir toplum olduk?
Dış politikada itibarsızlaşmış, paramız değerini yitirmiş, iç politikada güveni sarsılmış bir ülkeye uyandık.
Her yeni gün daralan yaşamlar…
“Yarın işsiz kalır mıyım?” endişesiyle yaşanan hayatlar…
Sokaklarda artan korku, şiddet… Koruyamadığımız çocuklar, kadınlar…
Neresinden tutsak elimizde kalan bir gelecek kaygısı sarıyor dört bir yanımızı.
Artık yeniden milli iradeye gitme, yeni bir başlangıç ve daha güçlü bir Türkiye sadece dileğimiz değil, mecburiyetimiz olmuştur.
Hep birlikte umudu büyütelim. Yarınlara inanalım.
Ve asla “Korkmayalım!”
Çünkü bu vatan bizim, hepimizin.
Sevgiyle kalın.
