Her yaz, aynı acı aynı maalesef hep hazin manzaraları kalplerimiz yanarak yaşıyoruz.
Türkiye’nin dört bir yanında aynı anda başlayan yangınlar, yüzbinlerce hektar ormanın kül olması ve yetkililerin “en güçlü filo” açıklamalarına rağmen söndürme çabalarının yetersiz kalışıyla karşı karşıyayız.
Peki, bu yangınlar gerçekten sadece iklim krizinin ve insan ihmallerinin sonucu mu? Yoksa arkasında başka hesaplar mı var?
Son yıllarda Türkiye’de orman yangınlarında belirgin bir artış var. 2002-2025 arasında yaklaşık 500.000 hektar orman yandı ve yangın sonrası bu alanların akıbeti çok düşündürücü.
Biliyor musunuz ki, 2012-2022 arasında yanan 109.884 hektar orman alanı madencilik faaliyetleri için tahsis edildi .
Pek çok orman alanı da, “orman vasfını yitirdi” gerekçesiyle satışa çıkarıldı.
Açık kaynaklardan, tam 148.000 hektar orman alanının da, 2B statüsüne alınarak yapılaşmaya ve rant projelerine sunulduğunu öğreniyoruz.
Bu veriler, yangınların ardından “yeniden ağaçlandırma” vaatlerinin ne kadar samimi olduğunu sorgulatıyor. Zira bir fidanın olgun bir ormana dönüşmesi 40-200 yıl alırken, yanan alanların madencilik veya turizm projelerine açılması çok daha kısa sürede gerçekleşiyor.
Güya yeni Türkiye Yüzyılındayız ve yangınlara nedense hazırlıksız yakalanıyoruz!
Uçakların çoğu kiralık, helikopterlerin yüzde 70’i özel şirketlerden, gece görüşlü uçak yok; yangınlara gece müdahalesi neredeyse imkânsız .
Orman Mühendisleri Odası, hava filosundan çok karadaki personel eksikliğine dikkat çekiyor.
Peki, bu “en güçlü filo” neden Bursa’da, Çanakkale’de, Manavgat’ta, Marmaris’te, Antalya’da yangınları günlerce kontrol altına alamıyor?
Cevap basit:
Yeterince nitelikli o lanlama yok, strateji yok, öngörü yok.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2024-2028 stratejik planında “orman yangını” kelimesi bile geçmiyor.
Yangınlarda asıl yükü gönüllü vatandaşlar çekiyor. Ellerinde kova ve su bidonlarıyla ormanlara koşan insanlar, çalışmaların eksik kaldığı her noktada “yeşil vatan”ı korumaya çalışıyor.
Bu dayanışma ruhu takdire şayan, ancak bir ülkede yangın söndürme işinin vatandaşa kalması devletin en temel görevlerinden birini ihmal ettiğinin göstergesi değil mi?
Sonuç:
Her yangın sonrası “yeniden yeşerteceğiz” deniyor, ancak:
Ağaçlandırma hızı yangın ve madencilikle kaybedilen alanları karşılamıyor .
Yanan alanların imara açıldığı iddiaları, yasalara rağmen sürekli gündeme geliyor .
İklim krizi bahane edilerek yangınların arkasındaki ihmaller ve rant projeleri gizleniyor.
Yeni Türkiye Yüzyılı’nın en acımasız yüzü bu olsa gerek.
Ormanlar yanıyor, maden ocakları açılıyor, vatandaş ise kendi imkânlarıyla yangın söndürmeye çalışıyor.
Bu tablo değişmediği sürece, her yaz aynı trajediyi yaşamaya mahkûmuz.
Ormanlarımız yok oldukça, geleceğimiz de küllere karışıyor. Soruyoruz: Bu yangınlar kader mi, yoksa plan mı?
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.