SAĞLIKLI BESLEN(ME)
14 Mart 2020
KÖŞE YAZARLARI, Yüksel Civelek
Nedir sağlıklı beslenme?
Bütçeye göre ve de imkanlar dahilinde karnını doyurmaya ” beslenme” dersek, sağlıklısı ancak hijyen olabilir.
Benim gibi yem tüketir gibi yemek tüketenler için durum farklı elbet.
Yediğimin ne olduğunu yemek sonrası mide yanması ile algılayanlardan birisiyim sonuçta. İçerikte ne olduğunu hiç bilmeden yediklerimi sindirmek için soda ve takviye asitlerle bu yaşa kadar yaşayıp geldim.
Bisküvi reklamındaki gençlerden farklı geçmedi bekarlık ve öğrencilik yaşamım. buz dolabındaki tencerede oluşan yeşil küfün hangi gıdadan kaldığını hatırlamadığım bir çok tencereyi çöpe attım.
Sağlıklı beslenmeyi herkes kendi meşrebine göre yorumluyor anlaşılan.
Televizyon uzmanlarına göre sağlıklı beslenme ayrı, anne tariflerine göre ayrı oluyor.
Şimdi elde korkunç bir bütçe ile lahana, kelem kemirmek veya sincaplar gibi kuru gıdalarla beslenmek akıl işi değil.
Diyetisyene ödenen eşek yükü ile paranın karşılığı aç kalmak ne derece akıllıca? “Atın ölümü arpadan olsun”, “Can boğazdan gelir” gibi malum sözlerimiz boşuna söylenmemiş elbet.
Ye kardeşim doyuncaya kadar. Ömür boyu para biriktireceğim diye uğraş didin, En özendiğin şeyleri bile çoluk çocuğun yesin diye “sevmiyorum” diyerek elinin tersiyle itip gıptayla bak.
Tam yiyip içip keyif sürecekken çıksın bir doktor, “onu yeme, bunu yeme, şunu içme” …
Ne oluyor ya hu?
Yasak listesinin ucu bucağı yok, un yok, şeker yok, yağ yok, tuz yok, et yok… Her şey yasak, hayat gerçek.
Elin bollaşmış, huzur gelmiş, doktor yasaklarıyla hayatının rejim dönemi başlamış. Hem de ne başlamak. kala kala elinde lahana ve kelem kalmış, kemir dur, görende sabaha 10 kilo süt verecek zanneder.
Ha bir de salatalık, “hıyarlı baba” modunda kemir dur artık.
90 Kiloyu geçtiğim yıllardı. Polis durdurdu, “radara girdiniz 110 la ” dedi.
Benden yeminli savunma geldi “vallahi billahi 92, inanmazsan getir baskülü” …
Günün şartlarında iyi bir mizah anlayışı ile Akhisar’ı hasarsız geçmeyi başarmıştım.
En azından bugün aynı mizah anlayışında polise denk gelme şansım çok zayıf. Zayıf demişken elbette sağlıksız beslenmenin bedeli obezite ve bağlı hastalıklar ama yine de değer mi? Açlık bir yanda, buz dolabı diğer yanda. Her Türk Erkeği gibi kendi verdiğimiz kararla değil ama hane halkından en büyük olanın başladığı uygulamayla rejime giriyoruz.
Pazartesi rejime başlayacak olan annelerimizin yerini, tv de sabah akşam haber ve kadın programlarına çıkıp gar gar konuşan geveze ve de lüzümsuz doktorlar var.
Elbette bir de falcı bacılar. Hepsi ağız birliği etmişçesine aynı yerde birleşiyor.
“Yediğinize, içtiğinize dikkat edin”…
Olur canım, başka emrin?
Neyine dikkat edeceğiz?
Yetiştireni bilmeyiz?
Satanı bilmeyiz?
Hele dışarıda yemek yeme alışkanlığımız da varsa, pişireni dahi bilmeyiz.
Ne öğrenecek zamanımız var, ne de araştıracak kadar sabrımız.