“Hastanın klinik, laboratuvar, radyolojik değerlendirmeleri, var olan ve olası hastalık durumlarının tespiti, fiziksel ve ruhsal durumunun hekim tarafından bir bütün olarak algılanması ve tedavi edilmesini” ana prensip olarak kendine misyon edinen Dr. Sevda TAN ile detaylı bir görüşme yaptık. Dr. Sevda TAN’ı daha yakından tanımak isterseniz; bu röportaj tüm sorularınızı cevaplayacaktır.
Röportaj: Sibel KAVÇİN / Fotoğraflar © AktüelAdsress
Öncelikle Sevda Tan kimdir? Sevda Tan’ı tanımak istiyorum, ondan sonra da doktorluğa nasıl karar verdiniz? En çok onu merak ediyorum. Çünkü her anne-baba “doktor ol” der evladına… Bu anne-babanızın baskısıyla mı yoksa sizin zaten hayalinizdeki meslek miydi?
Ben 5 yaşındaydım, doktorculuk oynardık. Babamın alet çantasındaki çekiç keser gibi malzemelerle kardeşimi diğer çocukları muayene ederdim. Oynarken de asla hasta olmaz hep doktor olurdum diğerleri de nedense hiç hayır demezdi. O zamanlar ikide bir doktora giden aileler yok, televizyon yok. Nerden bildiğimi bilmiyorum yöntemleri. Annem de hep doktor olmak istermiş belki de o nedenle bilinçaltıma yerleşti bu istek. Sonra büyüdüm; çok başarılı bir öğrenciydim, %1’lik dilimde Tıp fakültesine girdim. Sonra da ihtisasımı yaptım.
Nerde okudunuz? Sonrasında neler yaptınız Sevda Hanım?
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon A.B.D. da ihtisaslıyım. Fakültemizde İhtisas sırasında genel ve rejyonal anestezi, sinir blokları, algoloji (ağrı bilim) ve yoğun bakım eğitimleri beraber alırız. Sonrasında da yurtiçi yurtdışı farklı üniversitelerden mesleğimi geliştirmek adına master eğitimleri aldım. İhtisas sonrası özel hastanelerde 10 yıl çalıştıktan sonra kendi kliniğimi açtım. Uzun yıllardır ağrı duygu durum bozuklukları ve obesite öncelikli olmak üzere hastalarımın bütün halinde sağaltımı üzerine çalışmaktayım. Aynı zamanda medikal estetik üzerine de lisanslı bir hekim olarak yine eş zamanlı hizmet vermekteyim.. Yani anlayacağınız kişinin ağrıları fiziksel ve ruhsal sağlığı ve dış görünümüyle beraber tam bir iyileşme sağaltım paket programı uyguluyoruz.
Zaten hastalıkların temeli ağrı değil midir? Ağrıyla başlar yani…
Aslında her şey ENFLAMASYON (yangı) ile yani mikropsuz iltihapla başlar. Enflamasyonun başladığı yer ise extrasellüler MATRİX (hücrelerarası) bağ dokudur. Matrix sadece bir film adı değildir bizim hücrelerin arasındaki mahallemizdir.
Bu matrix alanında damarlar, serbest sinir uçları, birçok farklı hücre ve yapı bulunur. Matrix (Hücrelerarası) alanında hücrelerin oksijen beslenme haberleşme atık maddeleri atma, sıcak soğuk basınç alıcıları gibi çok sayıda iş görüldüğü inanılmaz bir trafik alanı. Hücrelerin alış veriş yaptığı bu alanın işleyişinde basit bir aksama hem fonksiyon hem yapısal değişimlere neden olur ve enflamasyon (yangı) başlar. AĞRI ise ancak hücrelerarası sıvıda (matrix) bulunan sinirler durumu beyne haber verdiğinde oluşur. Beynin haberi yoksa ağrı hissedilmez. Ameliyatlarda beynin haber almasını engellediğimiz için o sırada hastalar ağrı hissetmez. Enflamasyon ve ağrı iletimi bizim tedavilerimizin iki önemli konusudur her zaman.
Enflamasyon ve ağrı ilişkisinin daha iyi anlaşılması için bir örnek vereyim: Kapıya parmağınızı sıkıştırdığınızda hemen ağrı oluşur ve hızla elinizi çekersiniz. Çekmezseniz parmak kopabilir. Ağrı size tehlikeyi haber verdi. Sonrasında vücut olaya tepki verince şişer zonklar. İşte bu demin saydığım matrix ödem ve hasarıdır. Enflamasyon tam olarak buradaki durumdur.
Başka bir örnek: Gıdadan zehirlendiniz diyelim. Kusuyorsunuz ve ishaliniz var. Bu durumda da barsak hücre matrixlerinde tıpkı kapıya sıkışan parmakta olan durum meydana gelir. Nedenler farklıdır ancak hep olan şey enflamasyondur.
Başka bir örnek: Dişiniz çürüdü dayanılmaz ağrınız var ilaç alıyorsunuz ama bir türlü geçmiyor. Orada sorun olduğu için sinir hassas ve haber verdi diş hekimine gidip sorunun kaynağını yani enflamasyonu tedavi ettirmezseniz ağrı kesiciler asla yetmez.
Herhangi bir nedenle enflamasyon oluştuğunda ilk iş matrixdeki damarlar etrafındaki OTONOM SİNİR SİSTEMİ(OSS)’nin serbest sinir uçları alarma geçer. Bu sinirlerin hassaslaşmasıyla damarlarda sızma meydana gelir. Biz buna perfüzyon bozulması diyoruz. Ardından ödem ve yıkım ürünleri (prostaglandin, histamin, bradikinin, substans p maddesi gibi) hücrelerarasını yani matrixi doldurmaya, sinirleri sıkıştırıp daha da hassaslaştırmaya başlar. Sinirlerde bunu hemen beyne ileterek “imdat -S.O.S” verir. Ağrı; enflamasyona vücudun verdiği yanıtlar toplamıdır. Sonuçta ağrı, insan hayatına rahatsızlık verse de aslında vücudun kendini korumaya yönelik sinyalidir.
Piyasada özellikle prostaglandin baskılayan birçok antienflamatuar ağrı kesici kolaylıkla bulunup kullanılmaktadır. Bu ilaçların kutularının üzerinde hep anti-enflamatuar yazar. Akut enflamasyon için bu ilaçlar çözüm sağlasa da kronik enflamasyonda yeterli olmazlar.
Kronik enflamasyonda ise artık matrixde sertleşmeler, kireçlenmeler oluşmuş o bölgede dolaşım iyice bozulmuştur. Oksijenlenme beslenme ve atık madde temizliğinin doğru düzgün yapılamadığı bir ortamda ağrıyı kesmeniz problemi ortadan kaldırmadığı sürece anlamsızdır. Bu nedenle ağrıyı keserken mutlaka matrix ortamdaki alışverişi düzeltmek zorundayız. Kronik enflamasyona ağrı kesicilere yanıt verseler de sadece geçici iyileşme sağlarlar. Diz kireçlenmeleri kronik enflamasyona örnektir.
Ağrı tedavilerini nasıl yapıyorsunuz? Lokal anestezik mi kullanıyorsunuz?
Neyle tedavi ettiğimizden önce neyi ve nereyi tedavi ettiğimizi söylemek gerekir.
Neyi tedavi ediyoruz enflamasyonu, nereyi tedavi ediyoruz birincisi problemli matrixi ve ikincisi de sinir iletimini. Tüm olay aslında bu kadar basit tanımlanabilir. Gelelim neyle tedavi ettiğimize lokal anestezik, ozon ve düşük akım lazer akupunktur tedavileri uyguluyoruz. Yani algoloji(ağrı bilim) ozon ve akupunktur ve sinir frekans tedavilerinin iç içe olduğu kombine bir yöntem. Hepsinin nerede nasıl kullandığımızı da anlatacağım.
Konuyu biraz açalım;
Enflamasyonu gidermek için hasarın olduğu yeri tedavi etmek ve ağrıyı taşıyan sinirlerin de iletiminin bloke olması gerekir. Her iki olayın da öncelikle matrix içinde çözülmesi işimizi kolaylaştırır. Her ikisini de OTONOM SİNİR SİSTEMİ üzerinden çözebilmemiz bu işin PÜF NOKTASI. Çünkü enflamasyonu başlatan matrixde bulunan damarlar etrafındaki OSS’dir. Çünkü OSS hassaslaşınca damar perfüzyonunu bozup hücrelerarası alana sıvı ve bir sürü enflamatuar maddenin sürekli sızmasına neden oluyor.
Otonom Sinir Sistemi’ni yeniden düzenlediğimizde, damar geçirgenliği azaldığı için enflamasyon musluğunu kapatmış oluyoruz. OSS aynı zamanda ağrıyı taşıyıp beyne haber veren sinir sistemidir. Buraya müdahale edince ağrının beyne gitmesini de engellemiş oluyoruz. Tabiri caizse bir taşla iki kuş:) Matrixde hem enflamasyonu hem sinir iletisini basit bir enjeksiyonla çözmek sihirli dokunuş gibi.
Bu arada OSS’nin 500.000 km’lik bir sinir ağı olduğunu da söylemek gerekli. Ve bir yerinden yaptığınız uyarı domino taşı etkisi gösterir. Cilt üzerindeki nosiseptörlerden (alıcılardan) giriş yapıp sinir iletkenliği sayesinde iç organlardan beyne kadar ulaşabiliriz.
Buna da örnek verelim: Hastanın Gastrit ağrısı, reflüsü var diyelim. Tedaviye omurilikten çıkıp mideye giden OSS sempatik liflerin ve beyinden çıkıp mideye giden OSS parasempatik liflerin (Vagus siniri) muayenede cilt üzerindeki ağrılı yerlerine yapılan enjeksiyonlar yapılan yerden mideye kadar uzanır. Domino taşı etkisi ile. Bu bölgelerde bulunan diğer serbest sinir uçları da yine aynı şekilde uyarılmış olur.
Enflamasyonun neden olduğu ağrıyı otonom sinirler nasıl ve nereye taşıyor. Bunu açar mısınız?
OSS ağrıyı özellikle iki lifle taşır. Bunlar; A δ ve C lifleridir. Zaten bizim hedefimizde matrixde bulunan bu lifler.
Ağrı tedavilerinde ağrı fizyolojisindeki süreç nosiseptör adı verilen özelleşmiş reseptörlerin (alıcıların) ağrı oluşturabilecek uyaran tarafından aktive olması ile başlar. Aδ lifleri hızlı; C lifleri ise yavaş ağrı uyarısını taşırlar. Biz cilt üzerinde nosiseptör denilen alıcılara enjeksiyon yaptığımızda hızlı Aδ liflerini uyarmış oluyoruz. Bu liflerin taşıdığı acı omurilikte bir istasyona taşınır. Burada bizim iğne acıları istasyonu kapattığından hastanın kronik ağrısını taşıyan C lifleri istasyona ağrısını bırakamaz. Buna tıpta Melzack’ın kapı kontrol blokaj yöntemi denir. Tedavinin anahtar işlemlerinden biridir.
Buna da örnek verecek olursak ağrıyan yerimizi ovalarız hemen. Ovaladığımızda ağrımız azalır çünkü kapı kontrol sistemini devreye soktuk.
Cilt üzerinde nereye enjeksiyon yapacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?
Burada önemli olan sinir sisteminin matematiğini yakalamak..Bu matematiği yakalamak içinde KİNEZYOLOJİ çok işe yarar.
Kinezyoloji demek anatomik, fizyolojik, mekanik, labaratuar, davranış, kişilik özellikleri farklılıklarını değerlendirmek demektir. Fonksiyonel kinezyoloji anatomik yapı ve sistemlerin işlevleri ile ilişkili olarak hareketi değerlendirir. Fizyolojik kinezyoloji hareket sırasındaki biyolojik ve biyokimyasal olayları inceler. Psikolojik kinezyoloji; kişilik özellikleri, iletişim ve vücut imajı ile ilişkili olan davranışların harekete yansımasını değerlendirir. Gelişimsel kinezyoloji; büyüme, beslenme, yaşlanma ve fiziksel yapıdaki değişikliklerin hareketle olan ilişkisini ele alır.
Hastayı değerlendirdikten ve muayene ettikten sonra problemli olan nosiseptörler, tanıya uygun olan “dermatom” üzerinde aranır. Dermatomlar cilt üzerindeki coğrafi duyu bölgeleridir.
Buna da bir örnek verelim: Hastanın bel fıtığı ve siyatik ağrısı aynı zamanda kabızlığı var diyelim. Hastanın dermatomu beldeki 4.ve 5. omurlar arasından çıkar bacak arkasına ve karna doğru da yönlenir. Yani biz ilgili nosiseptörleri belde, bacak arkasında ve karında buluruz. Bunlar muayene ile ağrılıdırlar.
Otonom sinirler oldukça ilginçmiş, başka özellikleri de var mı?
Elbette var. Otonom Sinir Sistemi (OSS), orta beyinde “limbik sistem” denilen bölgede son bulur. Limbik sistem orta beyinde bulunan duygu merkezimizdir ve otonom sinirlerin ana üssüdür.
Korku, öfke, açlık, cinsellik gibi duyguları yönetir. Beynin duygu merkezi olan limbik sistem, talamus, hipotalamus, amigdala ve hipokampustan oluşur. Talamus ağrı merkezi, hipokampus bellek, hipotalamus hormon, amigdala duygusal hafıza ve duygusal tepkilerin merkezidir. Yani OSS ağrıyla beraber duyguları da yönetir. OSS, Limbik – Hipotalamus –Hipofiz- Adrenal (L- HPA aks) aynı zamanda çok önemli nöroendokrin bir yolaktır.
Sonuç olarak OSS ağrılar, duygular, birçok transmitter ve hormonun salınımı da yöneten tüm vücutta 500.000 km’lik bir ağa sahip devasa bir işletim sistemidir. Düşünün ağrıyı giderip duyguları yönetiyor ve bunu kalıcı olarak sağlıyorsunuz. OSS’yi reseptörler üzerinden yöneterek korkuları endişeleri olmayan sağlıklı ve mutlu bireyleri hedefliyoruz. Otonom sinirler anti enflamatuar (iltihap giderici etki) ve bağışıklık düzenleyici etkiye de sahiptirler.
Otonom sinir alıcıları haricinde ağrı tedavisinde başka yerlere de enjeksiyon yapıyor musunuz?
Yapıyorum tabiiki. Sinirler dışında diğer hedeflerimiz kas ve fasya yapılarıdır. Myofasyal düğümcükler olan yapıları da ağrı tedavilerine mutlaka eklemek gerekir. Fibromyalji gibi hastalıklar tetik nokta (trigger point) örneğidir. IMS (ıntramusküler stimülasyon) teknikleri, radyofrekans kanül, kuru iğne gibi yöntemlerle çok hızlı bir şekilde tedavi olurlar. Bu problemleri ilaçlarla geçirmeye çalışmak anlamsızdır; sadece girişimsel tedaviyle çözülebilirler.
Burada bir önemli konuda fasyadır. Son yıllarda derin dokulara iletimde sinirler kadar fasya denilen dokunun da öneminden söz edilmektedir. Fasya; kasları sinirleri organları saran bir kılıftır; ameliyat ve yara izleri dışında vücutta hiçbir yerde kesintiye uğramaz. Fasya kesintiye uğradığında vücudun reseptör iletilerinde kesinti olduğundan hastalar geçmeyen ağrılardan mustarip olurlar. Fasya kesikleri aynı zamanda tedavi başarısını da düşürür. Bu nedenle kronik ağrı ile gelen hastada fasya kesikleri de muayene edilip tedavi edilmelidir. Fasya tüm ağrı tedavilerinde reseptörler kadar önemlidir.
Ağrı tedavilerinde akupunktur yöntemlerini de ekliyorsunuz sanırım?
Mutlaka eklerim. Zaten yaptığımız işin en önemli yanı multi-disipliner teknikler bütününü uygulamaktır. Elimizde tedaviler için çok fazla done var neden kullanmayalım. Üstelik kutu kutu ilaç yutmadan birkaç seansta hepsi tedavi oluyorken…
Akupunktur vücudun kendi eczanesini çalıştırmak için harika bir yöntemdir. Hem kulağa hem vücuda uygulanabilir. Aynı zamanda vücudun enerji akışını sağlandığından hastanın daha canlı hareketli olmasını sağlar. Akupunktur tedavisi ile de vücuda ait farmakolojik reçete devreye sokulur ve enerji akışı düzenlenir. Farmakolojik reçete içinde diazepam, serotonin, endorfin, anihistaminik, prostaglandin gibi vücudun kendine ait akupunktur noktalarından salınabilen azaltılıp artırılabilen mediatörler bulunur. Her ağrı hastasında bunlar mutlaka bu farmakolojik reçeteyi yazarız. Son yıllarda akupunktur mekanizmasının, yeni keşfedilen primo-vasküler sistem ile ilişkisi litaratürlerde geçmiştir.
Ağrı tedavilerinizde bildiğim kadarıyla “OZON”u da kullanıyorsunuz değil mi?
Ağrılı her doku oksijensiz oksijensiz her doku ağrılıdır. Dolaşım iyi olmaz doku yeterince oksijenlenmez ise o dokuda asit de birikir. Oksijenlenme ve iyi dolaşım için “OZON” u mutlaka kullanıyorum. Ozon hem damardan yapılabiliyor hem de ağrılı dokunun, OSS nosiseptörlerinin ve akupunktur noktalarının içine verilebiliyor.
Ozonun etki mekanizmalarına da kısaca değinmeden geçemeyeceğim. Ozon vücuda girdiğinde ROS ve LOps denile iki maddeye dönüşür.
ROS; alyuvarlarda oksijenlenme, akyuvarlarda Nf-Kb azalması ile bağışıklık artırıcı etki, trombositlerde büyüme faktörlerinin salınımını sağlar. Nf-Kb azalması çok güçlü bir anti enflamatuar ağrı kesici etki sağlar; akyuvarlarda aynı zamanda bağışıklık artırıcı etkisi mevcuttur. Trombosit hücrelerinden salınan büyüme faktörleri ise doku onarımı sağlar.
LOPs ürünleri ise kemik iliğinden taze hücre artışı, glutatyon artışı ve damar içinde nitrik oksit (NO) artışıyla damar genişlemesi sağlar. Glutatyon vücudun en güçlü antioksidanıdır yani toksik madde temizleyicisidir.
Özetle ozon güçlü bir ağrı kesici, onarıcı, dolaşım artırıcı ve toksik madde temizleyicisi olarak ağrı tedavilerinde çok işimize yarar.
Peki hastayı önce bir psikolog gibi dinliyor musunuz?
Psikolog gibi dinlemek değil multidisipliner ve kinezyolojik bir yaklaşımla duymak diyelim. Neyi var neyi yok ayrıntılı anamnez bizim işimiz için çok önemli. Çünkü tedaviler tamamen kişinin kinezyolojisiyle ilgili. Kinezyolojiye hakim olmak için en az 1 saat dinliyorum hastayı.
Örnek verelim: Hızlı yiyen tatlı seven hareketsiz şişman diz ağrısı olan şişman bir teyze ile bir yere çarptığı için sakatlanan dizini bükemeyen sporcu aynı şekilde tedavi edilemez.
Yani daha geniş yelpazeden bakmaya başladınız siz aslında…
Kliniğimize gelen hastalar genellikle ilgili branş hekimlerince konsülte edilmiş, labaratuar ve radyolojik olarak değerlendirilmiştir.
Hastanın şikayetlerine ve geçmiş yaşam öyküsüne kinezyolojik bakış açısı ile yaklaşırım. Kinezyoloji demek anatomik, fizyolojik, mekanik, labaratuar, davranış, kişilik özellikleri farklılıklarını değerlendirmek demektir. İhtisasım haricinde akupunktur, NLP (Nörolinguistik Programlama) gibi insan duygu davranış ve hastalıklarına yönelik eğitimlerde aldığım için hastanın yorumlanması çok detaylı olmaktadır.
Elbette böyle geniş yelpazede bakılan bir hastada tüm nedenleri ve sonuçlarıyla tedavi eden yukarıda saydığım teknikler tedaviler bütününe “NEW CODE” adını verdim. Tüm Otonom Sinir Sistemi’ni yeniden düzenlediği için bu ismi aldığını söyleyebilir.
New Code tedavilerde bir sistem farklılaşması mı yani…
NEW CODE; tedavi farklılaşmasından ziyade fizyopatalojiyi anlamak ve düzeltmek üzerine kurulu yukarda saydığım herşeyi içeren multidisipliner bir yaklaşım ve tedaviler bütünüdür. Hastayı yeniden normale getirmeyi amaçlar. New Code tedavileri; ayrıca vitamin, mineral gibi replasman destek tedavilerle desteklenir, hücre biyokimyasını ve fizyolojisini onarır, barsak mikrobiatasını yeniden düzenler prebiyotik probiyotik destekleri de verir.
NEW CODE: Duyguyu, davranışı, ağrıyı doku ve organ patolojilerini aynı anda sağaltır. Üstelik ağrı ve duygu durum tedavilerinin yanı sıra allerjiden astıma, çarpıntıdan depresyona, deri döküntüsünden dolaşım bozukluklarına, hormonal dengeye kadar çok farklı sağlık sorunlarına da iyileştirici etki gösterir.
Sizin bu tedaviler kombinasyonunu bir araya getirmenizde en çok ne etkili oldu?
Branşım sinir sistemine hakim olmayı sağladı. Ancak ağrı tedavilerini sadece ameliyathanelerde yapma şansımız vardı.
İhtisas bittikten sonra Türkiye’ de bir ilk olan ozon hastanesinde çalışmaya başladım. Orada ozonla tanıştım özellikle kanser hastalarında ve kronik yara iyileşmelerindeki rolüne tanık oldum. Bu hastalar en zor durumdaki gruptular. Ozonun etki mekanizmaları ağrı tedavilerinde çok etkindi ve bende kullanmaya başladım elbette. Bu hastaneden ayrıldıktan sonra bir estetik cerrahi hastanesinde çalışmaya başladım özellikle rejyonel bloklar ve operasyon sonrası ağrısızlık konforu ve hızlı yara iyileşmesi üzerine. Malum estetik işleri daha başka bir boyut.
Estetik hastanesinde çalışırken bir yandan da İstanbul’da Yeditepe Üniversitesi’ne gittim ve akupunktur eğitimi aldım. Amacım ağrısı olan şişman hastayı zayıflatmak idi. Yani akupunkturu sadece bu kadar sanıyordum. Üniversitede cerrah Prof. Dr Mehmet Fuat Abut, Göğüs hastalıkları Uzm.Dr Nüzhet Ziyal gibi dünya çapında hocalardan ders aldım. Özellikle Abut hoca “ağrı akupunkturu” konusuna çok hakim bir hocaydı ve iyi bir ağrıcı olmanın yolunun sinirleri bilmek kadar hücreyi, hücre fizyolojisini ve hücre fizyopatolojisini iyi bilmekten geçtiğini öğretti. Dünya akupunktur teşkilatının başkanlığını da yapmış bir duayen hoca bana bambaşka bir ışık daha tuttu. Hayatta hiçbir şey rastlantı değildir sözüne inanıyorum.
Akupunktur deyince insanların aklına sadece zayıflamak geliyor. Bir de akupunkturun migren ağrısına iyi geldiğini duydum. Onun dışında akupunkturun nelere iyi geldiğini aslında toplum olarak çok iyi bildiğimizi düşünmüyorum. Onları söylerseniz sevinirim.
Akupunkturun tedavi ettiği hastalıkları değil mekanizmasını anlamak gereki. İki önemli işi var. Birincisi vücuttaki akupunktur noktaları ve meridyenler (primo-vasküler sistem) üzerinden vücudun kendi eczanesini çalıştırır. İkincisi de vücudun enerji akışını sağlar.
Örneğin vücut kendi ağrısını endorfinler ile kendisi kesebiliyor. Serotonin üretiyor, bağırsaklarımızda yüzde 95’i var; serotinin ile mutlu oluyoruz. Dopamin üretiyor barsaklarda %50 ‘si var.
Allerjiler için antihistaminik nokta var, kortizon noktası var, antienflamatuar noktalar var, diazem noktası var. Aslında akupunktur ile Otonom Sinir Sistemi hep aynı paraleldeler. Akupunkturdaki yang sempatik otonom sinir sistemini, yin ise parasempatik otonom sinir sisteminin dağılımına denk düşüyor.
Akupunktur noktaları ve Otonom Sinir Sistemi birlikte hareket eden aynı işe yarayan yöntemlerdir.
Akupunkturu depresyon, anksiyete, panik atak, alerji, ağrı, astım, ödem, kabızlık, uykusuzluk, gastrit, gibi birbirinden farklı farklı 200 kadar hastalıkta kullanılmaktadır. Her türlü ağrı tedavisinde rahatlıkla kullanılabilir.
Peki sizin ağrılarınızı kim geçiriyor?
-Kendi kendime geçiriyorum. Kendime iğne pek batıramıyorum ancak lazer ile ağrılarımı geçirebiliyorum. Zaten pek bir ağrım da olmuyor. Lazer frekans tedavileri de çok ayrı bir konu ve New Code tedavilerde mutlaka kullanıyorum.
Ben dışarıda sizinle randevu saatimi beklerken, bir hipnoz yazısı gördüm. Hipnoz da yapıyor musunuz?
İnsanları daha iyi anlamak ve doğru yaklaşımları bulabilmek için hipnoz, NLP (Nörolinguistik Programlama), quantum koçluk eğitimleri de aldım. Hipnoz bilinçaltı, NLP bilinç dışı, quantum bilinç üstü, koçluk bilince hitap eder. Gerektiği yerde tüm eğitimlerimi devreye sokuyorum elbette. İnsan bir bütündür.
Bursa’da size ağrı doktoru diyebiliriz Sevda Tan olarak. Sizden sonra bunu yürütmesi gereken birileri olmalı. Tıp alanını bitirmiş, gerçekten bu işe gönül verip öğrenmek isteyen gençlerimiz olabilir. Siz bu konuda el bırakacak mısınız?
1-2 ay önce üniversite öğrencilerine ağrı tedavilerini anlattım çocuklar tıptan soğudular:)) Çok karmaşık çok zor bir konu iyi bir alt yapı gerektiriyor. Yine de bu konuda niyetim var elbette.
Sizin buraya gelenler sihirli değnek dokunmuş gibi dışarı çıkıyorlar.
Hastalar böyle söylüyor. Ben de sihirli değnek değil bilgi diyorum. Olayın sırrı vücudun matematiğini çözmekte, problemlerini iyi duymakta… Yukarda saydığım her konu her hastada uygulanıyor ve hep kişiye özel yapılanıyor. Vücudu ve beyni orkestra gibi yönetiyoruz; insanların iyileşmelerini, değişimlerini izlemek bir hekim olarak çok mutluluk verici.
Biraz önce “Gelen hastalarımın hepsinin son noktasıyım ben” dediniz. Neden son nokta olarak size geliyorlar?
Kronik hastalıklar, özellikle de kronik ağrılı hastalıklar insanları uzun yıllar boyu çaresiz bırakıyor. İlaçlarla yaşayıp yine de iyileşmiyorlar. Birçok şeyi deniyor yine de her geçen gün şikayetlerine yenileri ekleniyor baş edemiyorlar. Bize son umut olarak başvuruyorlar.
New Code; Otonom Sinir Sistemi, akupunktur noktaları ve myofasyal dokular üzerinden gerçek ve kalıcı iyileşme hali sunar. New Code hücreyi iyileştirir, hücrelerarası matrix enflamasyonunu düzeltir, iltihap, ağrı ve allerjiyi yokeder, dolaşımı düzeltir. En önemlisi de yan etkisi yoktur.
Mesela topuk dikeni oluyor. Onun bir tedavisi var mı?
Topuk dikeninin en çok sebebi siyatik sinir tutulumudur. Yine lokal bölgede de demin saydığım tedavilerle sorun kolaylıkla çözülüyor… Lokal olarak lazer tedavilerinden de çok fayda görürler.
Mesela size gelen hastalarda baktınız ki, sizin yapabileceğiniz bir şey yok…
Yapabileceklerimiz genellikle çok fazla… Uygun değilse de hastayı ilgili hekime yönlendiriyorum. New Code teknikleri ise iki seansta fayda sağlamazsa üçüncüsüne çağırmıyorum. Ancak böyle bir durum çok nadir, tüm sistemi onarabilen bir tedaviden söz ediyoruz sonuçta.
MS ile ilgili hastalar geliyor mu?
MS gibi hastalıklar dalağa giden sempatik liflerin hiperaktivitesine bağlıdır. Bizim tedavilerimiz otonom sinir sistemi üzerinden olduğu için MS ve tüm otoimmün hastalıklar tedavi edebileceğimiz gruptadır. Ayrıca bu hastaların iltihap düzeyini, ağrılarını ve duygu durum bozukluklarını kontrol edebiliriz New Code ile. Bir de bu tarz hastalarda yüz okuma ile mineral tuz eksikliklerini (Schüssler tuzları) saptıyor ve bunları reçete ediyoruz.
Küçük bir anı anlatayım: MS değil ama çok ciddi nörolojik hasarlı, 12 yaşında bir çocuk.. Bir ameliyat sonrası komplikasyon gelişmiş. Kabızlık cerrahisi sonrası bacaklarına basamıyor, saç diplerinde şiddetli ağrı, bir bacak spastik, karnı çok şiş ve cerrahiye rağmen ancak lavmanla tuvaletini yaptırabiliyorlar, zeka yaşı 3-4 gibi. Normalde çocuk hasta kabul etmem hele böyle ameliyat sekeli olan hastayı hiç kabul etmem. Çok ısrar olunca hiçbir sorumluluk almadan hastaya New Code uyguladım. 3. Seans sonrasında saydığım şikayetlerden hiçbiri kalmadı. Ailenin mutluluğunu görmeliydiniz. Dünyaya değer bir duygu
Şehir dışından gelen hastalarınız var mı?
Çok vardı pandemide ciddi azaldı.
Size kimler gelmeli? Hangi hastalıkları olanlar gelmeli?
Bize herkes gelmeli… Tüm ağrılı hastalıklar, otoimmün hastalıklar, alerjiler, depresyon, anksiyete, panik atak, uykusuzluk, kabızlık, ödem, şeker hastaları, tansiyon hastaları, troid hastaları, ülser gastrit reflü farenjit hastaları vs. 500.000 km’lik bir ağdan söz ediyoruz.
Ama siz de insanların hayatını yaşaması için yardımcı oluyorsunuz.
Ben aşığım bu mesleğe… Dünyaya bir daha gelsem, yine hekim olurdum. Ne yaparsan yap aşkla yap. Gerçek hekimlik şifacılıktır.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Uyanık, farkındalıklı, sağlıklı, aydınlık günler diliyorum..