ORGAN
10 Mart 2020
KÖŞE YAZARLARI, Yüksel Civelek
“Organ” deyince aklıma ilk Haydar Dümen geliyor.
Yetişme çağlarımızda, gazetelerde tek karşımıza çıkan, uzman oydu.
Ne dese doğru kabul ettik, ne söylese ve yazsa, hayal gücümüzün de baskısıyla bütün hikayelerin erkek kahramanı olarak kendimizi düşündük.
Aslına bakarsanız organ konusu, bedeni oluşturan azalar bütünü olduğu için oldukça önemli.
Organ bağış kampanyalarında göz yaşartıcı bir katılım görüyor ve hepimiz, organ bekleyen on binlerce vatandaşımızın sağlığına kavuşacağı günleri umut ediyoruz.
Kazın ayağı göründüğü gibi değil.
Organ bağışında bulunanların yüzde sekseni, sadece kemik iliği için bile, çark ediyor.
Yani, vermekten vazgeçiyor.
Göz, böbrek, karaciğer gibi organlarda durum daha vahim.
Bağışçı kendi isteği ile organlarını, ölümünden sonra kullanılmak üzere verse bile, yakınları ölümünün ardından, organ bağışını reddedebiliyor…
Yani, ölenin organları, çürümeye terk ediliyor.
Maalesef, din adamlarımız bu konuda bilgi ve eğitimden yoksunlar.
Cehaletlerinin gücünü de yüce makamlarla olan irtibatlarından alınca, kısa bir ikna ile, ölenlerin yakınlarını bağıştan vazgeçiriyorlar.
Her ceset en az beş insan hayatının kurtuluşu demek.
Zaten en akıl almaz yollardan bir bir ölüp gidiyoruz, bari ölümümüz beş altı hayatın kurtulmasına yarasın, taşımayı beceremediğimiz, hayat, hiç değilse ölünce bir anlam kazansın…
Organ mafyaları tarih olsun.
Eğer kadavradan organ nakli serbest olursa, kısa bir süre sonra ihtiyaç sahibi de kalmayacaktır.
Etrafınıza bir bakın, kaç kişi nakil için haber bekliyor?
Şu an, benim veya bir yakınımın bu tür organ beklentimiz yok.
Yarın buna ihtiyaç duymayacağım da belirsiz.
Buna rağmen, önce organlarımı, sonrada eğitim amaçlı kullanılmak üzre bedenimi kadavra olarak bağışladım.
Aileme bunu çok net olarak izah ettim.
Koşullar ne olursa olsun, hangi şartlarda ölürsem öleyim, herkes susacak.
Bütün yakınlarımdan beklediğim tek vasiyetim bu…
Ölülerinizin, ve kendi organlarınızı toprakta çürütmeyin.
Can verin, hayat kurtarın…