Sağlıklı ilişki ekosistem gibidir. Bireylerin ihtiyaçlarını karşılar. Sürdürülebilir ve geliştirebilir yapıdadır. Yaratıcılığa, üretkenliğe içinde serpilip büyümeye elverişlidir. Karşımızdaki kişi beklentilerimizin tümünü karşılayamayacağı gibi ondan beklentilerimiz de zamanla değişir. Çünkü davranışlarımızı ve beklentilerimizi ihtiyaçlarımız belirler ve ihtiyaçlar değişkendir.
Uzman Dr. NİLÜFER GÜNEY ŞENGEZER / Psikiyatrist Psikoterapist
Yakın ve anlamlı ilişki kurmak yetişkinler için doğal bir ihtiyaç. Ne kadar özerk olursak olalım, günün sonunda hepimiz okşanmak isteyen bir baş, tutulmak isteyen bir el, tatlı sözler duymak isteten bir çift kulağız. Görülmek, onaylanmak varlığımıza karşılık bulmak isteriz. Bu ihtiyacın inkârı ancak ergenlikte olur. Ancak yetişkin olduğunda hala ilişki inkârında ise bir şeyler ters gitmiş kişi bir yerlerde sıkışmış takılmış demektir.
İnsan ruhu da bitkiler gibi büyümeye, filizlenmeye meyve vermeye programlı. Bu doğal gelişim ancak sağlıklı ilişkiler yaşamakla mümkün. İlgi, şefkat, kabul görme, bağ kurma, dokunma, dokunulma ve cinsel birliktelik ihtiyaçlarının karşılanmadığı, engellendiği durumda ya yeraltı geçitleri yaratır insan ya da katılaşır, donar kalır. Ruhun filizlenmediği yerde patoloji filizlenir.
Sağlıklı olan, hayatın doğal akışına, doğanın devinimine uygun olandır. İlişkiye yerleşmek bizi bir miktar sınırlar ve bazı özgürlüklerimizi kısıtlarken, arayışta olma halinden özgürleştirir. Yalnızlıkla baş etmekte kullandığımız veya seveceğimiz kişiyi ararken sarf ettiğimiz enerji, kendimizi gerçekleştirmekte kullanabileceğimiz enerjiden ödünç alır.
İlişkinin başında tanışılır, etkilenilir, yakınlaşılır ve iç dünyada bir gelecek hayali inşa olmaya başlar. Bu inşaatın yapı taşları adam ya da kadının ihtiyaçları, arzuları, hayalleri ve beklentileridir. Taşları birleştiren çimento ise, duygular ve cinsel çekim. İlişki iki kişiyi birbirine bağlayan organik bir yapıya benzer. Taraflardan beslenir ve tarafları besler.
Bir yanıyla da içinde yaşanan evlere benzer ilişki. Mesken tutmak varlığın temel özelliğidir. Faniler bu sayede vardır. Bedenimizle yerleştiğimiz meskenler gibi, ruhumuzun yerleştiği soyut mekânlardır ilişkiler. Kimi kişisel eşyalarıyla taşınır ilişkiye ve onu benimser; kimi otel gibi kullanır, akşamdan akşama uğrar. Kimi her yerine yayılır ilişkinin, ötekine yer bırakmaz; kimi emanet gibi bir köşesine ilişir…
İlişki içinde başına buyruk yanları kendine özgü etkileri vardır. Ev dışında neşeli, uyumlu bir adam eşine karşı öfkeli ve uyumsuz olabilir. İlişkiye girmek, bizi kendimizle yüzleştirir. Farkında olduğumuz ya da olmadığımız aydınlık ve karanlık yüzlerimiz ilişki içinde açığa çıkar. Bağlanmaya yakınlaşmaya başladığımızda çoktandır unuttuğumuz çocukluk ağrıları, eski ilişkilerin açtığı yaralar, travmaların etkileri baş edilemeyen bastırılan bireysel sorunlar yeniden hissedilir hale gelir. Var olan dengeler bozulur ve bir değişim başlar. Bu yüzden ilişkiler biterken veya başlarken hayatla baş etmemiz zorlaşır. Titrek, kırılgan, kolayca savrulabilir bir ruh haline bürünürüz. Ancak bu durum süreklilik arz etmez. Yeni denge kurulduğunda kişi tekrar hayatına yerleşik hale gelir ve daha kolay baş edebilir. “İki insanın buluşması, iki kimyasal maddenin birbirine temas etmesi gibidir. Eğer bir reaksiyon olursa, ikisi de biçim değiştirir /dönüşür. ” Carl Gustav Jung