Her toplum kendine özgü bir yapıya, bir karaktere sahip olduğu gibi ortak bir bilinçaltına da sahiptir ve bu bilinçaltı toplum bireyleri olarak her birimizin hayatına sinsice yön verir. Biz farkında olmadan bir sürü düşünce, bu bilinçaltıyla aktarılmıştır hayatımıza. Hiç sorgulamadan, üzerinde hiç düşünmeden aldığımız bir sürü karar ve doğrular bu yolla hayatımızın başköşesinde otururlar. Biz onların nereden geldiğini ve bizi nasıl yönlendirdiğini belki de ömrümüz boyunca hiç bilemeyiz. O kadar normal, o kadar olağandır onlar bizim için.
Yaşam Koçu Meyra İlknur Mısır
Peki, bu bilinçaltı ne kadar doğru oluşturulmuştur ya da ne kadarı zamanla erozyona uğramıştır? En son ne zaman güncellenmiştir hiç düşündük mü?
Bu durum çocukluğumuzda eğlenerek oynadığımız, kulaktan kulağa oyununa o kadar benziyor ki. Tıpkı kelimenin kendisiyle halkanın sonunda çıkan kelime arasındaki o farklılık gibi, hayatımızdaki bir sürü şeyde bu güncellemeyi yapmadığımız için yalan yanlış yaşanıyor. Doğru bildiklerimiz zaman içinde aktarılırken kişilerin anlayışlarına bağlı olarak değişiyor ve bambaşka anlamlarla hayatımızın içinde yaşamaya devam ediyor. Böyle olunca da bazen sonuçlar çok kötü, bedeller çok ağır olabiliyor. Size bunlardan birinden, bilinçaltımızda yaşayan ve bize çok pahalıya mal olan bir kavramdan bahsetmek istiyorum. Uyum kelimesi ve bu kelimenin hayattaki karşılığı olan kadın üzerinde durmak istiyorum.
Uyum, kelime anlamı olarak düzen demektir. Ahenk ve denge demektir. Uyum yoksa gözümüz, kulağımız ve ruhumuz rahatsız olur o yerden, o şeyden. İşte kadın uyum kelimesinin vücut almış halidir, hayata düzen getirendir. Kadınsız hayat nasıl da karmaşık olurdu değil mi? Buraya kadar bir sorun yok ama bundan sonrası hiçte o kadar masum değil maalesef.
Hayatımızda çok önemli bir yere sahip olan ve kadınla bağlantısını yukarıda paylaştığım uyum kelimesi zamanla uyumlu olmak, yani ortam ne olursa olsun oraya uyum sağlamak olarak kadının omuzlarına yüklenmiştir. Böylece uyum getiren rolünden kadın, koşullara itirazsız uyum sağlayan hale dönüştürülmüştür. Kadın bu dönüşümle kendisi olmaktan çıkarak boyun eğen, katlanan olmak zorunda kalmıştır. Aman huzursuzluk çıkmasın, düzen bozulmasın diyen kadınların sayısı tahmin edemeyeceğimiz kadar çoktur toplumumuzda. Oysa bir yerde yanlış bir düzen varsa orada zaten huzursuzluk vardır. Dışarıda karmaşa örtbas edilmiştir fakat esas karmaşa ve huzursuzluk iç dünyamızda, ruhlarımızda yaşamaya devam etmektedir. Dış dünyamızda bastırdıklarımız iç dünyamızda bırakın yok olmayı çoğalarak tırmanışa geçmektedir.
Toplumun kadına bilinçli haliyle olmasa da, bilinçaltıyla olan muamelesi tam da bu yöndedir. Ülkemizde yaşanan kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin bu kadar yaygın olması da, bu bilinçaltının hüküm sürüyor olmasının kaçınılmaz bir sonucudur. Bu nedenle bırakalım ezber konuşmaları, veryansın etmeleri. Cezalar ağırlaştırılmalı, caydırıcı düzeyde olmalı evet, ama bundan daha kalıcı çözüm bilinçaltımızda yaşayan bu virüsleri yok etmek olacaktır.
Toplumun her bireyi kolektif bilince katkıda bulunur. Her yaptığımız bireysel çalışma, bireysel farkındalık bu ortak bilinç ve bilinçaltının değişimine yardımcı olmaktadır. Biz toplum olarak oluşturduğumuz enerji alanı içinde nefes almakta, bu alanda düşünmekte ve davranış geliştirmekteyiz. Pis kokan kapalı bir alanda yaşadığımızı düşünelim. Zamanla bu kokuya alışır rahatsız olmaktan çıkarız. Biri o ortamdaki camı açıp havalandırdığında, içeri giren temiz hava hepimize hizmet eder. İşte değişimin toplum üzerindeki etkisi bu örnekteki gibidir. Bir kişinin yapacağı küçük bir değişimin, atacağı minik bir adımın diğer bireylere katkısı düşündüğümüzden çok daha fazladır. Bu nedenle bireysel katkıları hiç küçümsemeyelim ve var gücümüzle gelişmenin yollarını öğrenelim.
Kendimiz olabildiğimiz ve de kendimiz kalabildiğimiz farkındalık dolu anlarda buluşmak dileği ile.