20 YAŞ 35 YAŞ 40 YAŞ VE BUGÜNKİ BEN
-Şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim- diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.
Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.
Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
-Sen karışma moruk- dediler.
Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine…
Büyük üstad Can Yücel’in dizeleriyle selamlamak istedim sizleri değerli okuyucularım. Evet dün ben de yaş aldım ama yaşlanmadım… Zamanın içinde bir hız treni gibi akıp gidiyor ömürlerimiz her kompartmanda ayrı bir heyecan her istasyonda yeni umutlar ve güzellikleriyle… Trende uyumak da sizin elinizde yolculuğun keyfine varmakta… Tüm okuyucularıma bu hız treninde keyifli yolculuklar diliyorum…
Biraz farklı bir başlangıç yapmak istedim yazıma, yoğun gündemin arasında nefeslenmek adına… Evet geçtiğimiz hafta Şam düştü, Esad kaçtı, 12 yıl sonra Ay Yıldızlı bayrağımız Şam’da yeniden dalgalanmaya başladı… Ve elbette Emevi Camii’de özgürlüğün ilk cuma namazı kılındı… Sınır kapıları ülkesine dönmek isteyen Suriyeliler ile doldu taştı… Bunlar madalyonun ön yüzünde olanlar… Ancak arka yüzünde ‘İnsan mezbahası’ olarak adlandırılan Sadnaya katliamlarını ağızımız açık takip ediyoruz… Kanımız donuyor adeta orada yaşatılan vahşeti öğrendikçe… Sadece Sadnaya değil İsrail’in ölüm yürüyüşü de sürüyor Şam’da hem de herkesin gözüne soka soka… Suriye özgürleşti, İsrail işgali başladı, göçmenler yuvasına döndü… İşte bu Suriye’nin Z raporu…
Gelelim ülkemize… Tekstilden, sanayiye bir çok alanda videolar izliyoruz sosyal medyada… ‘Gittiler işte, işçimiz yok, kiracımız yok’ diye isyan edenlerin videoları… Daha gitmeden özledik Suriyeli kardeşlerimizi anlayacağınız… Hele satılık ilanlarını görmeye gelin… Suriyeliden acil satılık ilanları patladı gitti… Bir kabuk değişimi mi yoksa öze dönüşümü dersiniz bilemem ama yeni bir dönemin arifesinde olduğumuz kesin… Ha bu arada ülkemizde değişmeyen tek şey kadın cinayetleri… Her gün bir cinayet haberi ile uyanıyoruz güne… Osmaniye, Ankara, Edirne şehir isimleri kurban isimleri değişiyor sadece… Bitmedi bitmiyor… Her geçen gün artması da başka bir çile…
Evet son olarak Bursamıza bakalım… İnanılmaz bir vahşet yaşadı Bursa geçtiğimiz haftada… Adliye’de hem de duruşma ortasında katliam yaptı mağdurun babası… Oğlunu felç bırakan baba ve oğlunu başına sıkarak infaz etti duruşma salonunda olaya müdahale etmeye çalışan 2 jandarmamızı da ağır yaraladı üstelik… Ve maalesef o Jandarmalardan biri olan Uzman Çavuş Nurettin Yaşar hastanede verdiği yaşam savaşını kaybederek şehit oldu… Geride 8 aylık doyamadığı çocuğu ve gözü yaşlı eşini, ailesini bıraktı… Çocuğunun felç kalması ile canı yanan baba, yüreğini şehit ateşi ile yaktığı insanlara büyük adaletsizlik yaptı hem de adalet uğruna… Hem de Adalet Sarayı’nda bir duruşmanın tam ortasında… Silahı nasıl içeriye aldığı malum, bu konu üzerine 10 gözaltı yaşandı… Ancak sonuç ne olursa olsun ne şehidimizin acısı soğuyacak, ne de bu olay hafızalardan silinecek… Şehidimize Allah’tan rahmet ve kederli ailesine baş sağlığı diliyorum. Yaralı olan Jandarmamız için de acil şifalar diliyorum… Bugünlük burada noktalayalım yazımızı…