“İnsanoğlu böyledir,
Kendini bir şey sanır,
Kıl aldırmaz burnundan.
Böbürlenir, kabarır…”
demiş koca usta Haldun Taner, Keşanlı Ali Destanı’nda…
Gerçekten öyle.
Koltuğu, makamı bulan, önce deri değiştiriyor, sonra edindiği masanın ardından, her şeyi küçük görmeye, hatta böcek görmeye başlıyor.
Üst, olmaya görsün.
Ah o aç hevesler yok mu?
Adama, feleğini şaşırtır, maymuna çevirir.
Ne olduğunu, nereden geldiğini, kimliğini, kişiliğini, ezilmişliğini, dünyaya kusturur.
Zaten, geçmişine çekilmiş süngerin su izi, nereden bakarsan bak, üzerinde durur.
Örtmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın o emanet asalet leş gibi kokar.
Çünkü emanet, adı üzerinde.
Ne olmuşsa olmuş, ne geçmişse geçmiş, çöplükte sürünen eşek, çiftliğe küheylan sayılmış belli ki…
Masa başı küheylanı.
Kişneyemez anırır, kükreyemez miyavlar…
Çünkü öyle bir yeteneği yok!
Anırdıkca rengi, nefesi ele verir tüm mazisini…
Gel de kendisine bu durumu izahat et!
İzahı olmayanın mizahı yapılır elbet!
Sibel KAVÇİN
Genel Yayın Yönetmeni